Nasıl güzel bir hava var iki gündür. Ama hayra alamet mi? Bilemem valla...Bu ara sorular hep çalışmadığım yerlerden çıkıyo zaten. Benim anneannem gara gücük derdi Şubat için.Gücük şubat ayına atfen gara da kara kışa atfen söylenmiş bir söz. Zaten anlamışsınızdır da iş olsun işte. Ama bugün resmen pembe gücüktü:)) Berbat bir espri oldu kabul...
Biz sabah havayı güzel görünce hadi bir yürüyüş yapalım dedik. Hadi bi de değişik bir güzegah olsun dedik. Ve bir plan yaptık. Üsküdar'dan Marmaray ile Yenikapı'ya geçelim Eminönü'ne kadar yürüyelim. Abey meğer oralarda sahil mevta olmuş bizim haberimiz yok.Yürü babam yürü denizle aramızda bir çit var... Yürüdükçe karnım acıktı.Kum Kapı balıkçılarının oraya gelince daha da açlık hissettik. Zaten hafta içinin rehavetinde olan restoran garsonları insanın üstüne atlıyodu.Kocama pazarlık yap dedim:)) Valla buraların raconu böyle aklınızda olsun. Benim kocam da garibim hiç alışık değil böyle şeylere hahha ama baktı kapanın elinde kalıyoruz anladı olayı. Neyse ,oturduk balığımızı neyin yedik içtik. Tabi ben zilyon çeşit balık içinde yine Karadenizliliğim tuttu hamsi yedim:)
Yemekten sonra yürü babam yürü sahil ararken bi çıkmaza girdik sanki noluyoruz kapana mı? kısıldık leynnn derken oradakiler bize nah şu kapıyı gösterdiler. Oradan döne döne çıktık. Allahım aklıma mukayyet ol dedim. Neyse valla bilemiyorum neresi Çatladıkapı mııı? Ahırkapı mııııı? orada denize kavuştuk. Olsun yine de uzun bir sahil yürüyüşümüz var , enseyi karartmayalım bak ne güzel taze taze balığımızı da yedik diyoruz ama kardeş bu sefer de yürü yürü tamam sahil güzel, deniz güzel, hava güzel de bi yudum su içebilecek bir yer yok yolun karşısında caanım kafeteryalar ,tesisler neyin var ama geçiş yok.Uzun etmeyeyim okuyucu bi daha da gitmem Davos'a diyeyim, anla sen beni. Gzözünü kulağını sevdiğimin ,ellerinden öptüğümün Üsküdar Sahili...Miss gibi yürüyüşünü yaparsın, yoruldun, hemen denize karşı taraçalara oturursun ayağını denize uzatır kitabını açar,çayını söylersin. Karnın açsa bi de tost dersin. Olmadı tekneye bin Kız Kulesine geç,kahveni orada iç. Ya da geç yolun karşısı çay bahçesi dolu otur ,Tarihi Yarımadaya baka baka bi hal ol yani....
Sonuç olarak eve döndüm çok şükür, yolda kocam beni ekti,sen git yeşil çayını koy, yazını yaz ben de bi klübe geçeyim dedi. Hayde selametle dedim.Bugünün hikayesi de aksiyonu da bu...
Gelelim kitapdııır filmdiiir:))
Şimdiii bir kitaptan söz edeceğim ama bir taraftan da size acıyorum. Diyeceksiniz niye:) Bu kitap ''İĞNELER'' in yazarı Selgin GB nin 2011 de yayımlanan bir öykü kitabı. Sanırım internetten satış yapan kitabevlerinden arayacaksınız. Ya da bu kitap yeniden basılsın...Kitap bir öykü kitabı ama öyle sıradan bir öykü kitabı değil. Bi kere çok lezzetli. Lezzeti şuradan;Her hikayeye eşlik eden bir lezzet ve onun tarifi var. Öyküyü okurken , bırakayım okumayı gidip şunu pişireyim diyorsunuz. Mesela bir Gurbet Aşı var. Baz olarak bulgur pilavı ama anam içinde nar ekşisi bile var. Kesin pişiricem onu kesinnn....Bir hikayenin kahramanına başka bir hikayenin bir yerinde rastlayınca sanki yolda yürürken bir tanıdığa rastlamış duygusu ediniveriyorsunuz.
Filme gelince,filmimiz yabancı dilde en iyi film dalında Oscar Adayı...
Seyahat etmek yararlıdır, hayal gücünü geliştirir.
Geriye kalan her şey hüsran ve angaryadır.
Yolculuğumuz tümüyle hayalîdir. Gücünü buradan almaktadır.
Yaşamdan ölüme yol alır.
İnsanlar, hayvanlar, şehirler, olaylar birer hayal ürünüdür.
Bu bir romandır, yalnızca kurgusal bir hikâyedir.
Littré öyle söylüyor ve o hiç yanılmaz. Ayrıca o kadarını herkes yapabilir.
Siz sadece gözlerinizi kapayın. O, yaşamın diğer tarafındadır.
Louis-Ferdinand Céline
“Gecenin Sonuna Yolculuk
Gitmeden önce bu hafta Bibliyomanyaklar da benim yazım yayında. Ayfer Tunç'un son romanı ''Dünya Ağrısı'' nı yazdım. Yazının altına bırakacağınız yorumla kitap kazanma şansınız var hatırlatayım. TIK deyin gidin yazıya:))
No comments:
Post a Comment